8-19 Kasım 2024 tarihlerinde, 40 öğrencimizle birlikte gerçekleştirdiğimiz Balkan ve Avrupa turumuzda, tarihî mirasımızın izlerini sürerek büyük bir manevi yolculuğa çıktık. Yunanistan’ın Kavala ve Selanik şehirlerinden başlayarak, Osmanlı İmparatorluğu’nun derin izlerini taşıyan bu coğrafyanın her adımında geçmişin ruhunu hissettik. Kavala’daki ünlü İskender Paşa Camii ve Selanik’teki Beyaz Kule, bizlere Osmanlı’nın Avrupa’daki görkemli geçmişini hatırlattı.
İtalya’nın Napoli, Pompei, Roma, Floransa, Pisa ve Milano şehirlerinde ise, Roma İmparatorluğu’ndan Osmanlı’ya uzanan geniş bir tarihi mirasa tanıklık ettik. Pompei’nin kalıntıları ve Roma’daki Aziz Petrus Bazilikası, insanlık tarihinin derinliklerine inerken, Floransa ve Pisa’daki sanatsal eserler, medeniyetlerin iç içe geçtiği bir kültür mozaiğini gözler önüne serdi.
Almanya’nın Augsburg şehri de bizlere Osmanlı ile olan tarihi bağları hatırlattı. Burada Osmanlı İmparatorluğu’nun Batı Avrupa’daki etkilerini ve izlerini keşfettik. Viyana’da ise, Osmanlı’nın kuşatma izleri ve tarihi kalıntıları, Avusturya’nın ihtişamı ile birleşerek bizlere büyük bir manevi hazine sundu.
Macaristan’daki Estergon Kalesi ve Budapeşte’nin Gülbaba Türbesi, Osmanlı’dan kalan birer yadigâr olarak, yüzyıllar önceki köklerimize dönmemize olanak sağladı. Estergon’da, Osmanlı döneminin izlerini canlı bir şekilde görmek bizlere ruhsal bir derinlik katarken, Gülbaba Türbesi’nde ise manevi bir huzur bulduk.
Sırbistan’ın Belgrad’ı, Bosna-Hersek’in Saraybosna’sı, Makedonya’nın Kalkandelen ve Üsküp’ü, Bulgaristan’ın Sofya ve Filibe şehirlerindeki Osmanlı izleri, bizi geçmişin derinliklerine götürdü. Belgrad Kalesi, Saraybosna’daki Gazi Hüsrev Bey Camii, Üsküp’teki Osmanlı yapıları, bu toprakların bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu’nun parçası olduğunu hatırlatırken, Sırbistan’ın ve Makedonya’nın kültürel çeşitliliğiyle de büyük bir manevi zenginlik sundu.
Balkanlar ve Avrupa’daki bu eşsiz yolculuğumuzda, yalnızca tarihî yerleri gezmekle kalmadık, aynı zamanda kültürel mirasımızın derinliklerine inmeyi, Osmanlı İmparatorluğu’nun izlerini sürmeyi ve bu topraklardaki manevi değerlerimizi keşfetmeyi de başardık. Her şehirde, her kalede, her camide, birer tarih kitabı gibi açılan geçmişin sayfalarında, Osmanlı’nın Avrupa’daki izlerini, mimarisini ve kültürünü görmek, bize büyük bir ruhsal zenginlik kattı.
Bu manevi yolculuk, bizlerin geçmişle olan bağını daha da güçlendirdi ve her bir adımda tarihimize, kültürümüze ve değerlerimize olan bağlılığımızı bir kez daha hatırlattı.