”İnsanoğlu, hâlâ tüm bilgisayarların en alışılmadık olanıdır.”
John F. Kennedy
Bilgisayarlar hayatımıza girdiğinden beri, insan beynindeki bilgi işlem hareketlerine, bunların hız ve kapasitesine dair malumat verirken, insanın muamma olan yönlerini vurgulamaya çalışırken çoğunlukla onların işleyişine kıyasla örneklendirmeler ve izahlar yapılagelmiştir. Dünyaca ünlü beyin cerrahımız Gazi Yaşargil ise, böylesi benzetmelere ve göndermelere katılmadığını şu sözleriyle ifade ediyor: ‘Beyin, âdet üzere şimdi bilgisayara benzetiliyor. Bilgisayarlar beynin imkânlarının pek ufacık bir parçası bile olamaz. Dünyada 500 milyon telefon var deniyor. Beynimizde trilyon üzeri telefon işliyor. Nöronların nasıl işbirliği yaptıkları ise henüz bilinmiyor.’
Eğitim ve öğretim hayatını inşa ederken onu, modern unsurlarla donatmak ve teknolojik imkânları bu doğrultuda seferber etmek, bu işe baş koyanların önceliklerinden biridir. Okulumuzda klasik ve temel eğitim metodu olan teorik bilgi paylaşımının yanı sıra uygulamalı eğitime de önem verilmekte ve bu doğrultuda öğrencilerimize pratik yapabilecekleri imkân ve ortamlar sunulmaktadır. Bilgi çağının ana unsuru olan bilgisayarlar ve bilgisayar teknolojileri hayatın her alanına nüfuz etmişken eğitim dünyasının bundan beri olması elbette düşünülemezdi. Son teknolojiyle donatılmış odalarımızdaki bilgisayarlar, deneme ve yanılma yoluyla feedback sağlanması, yüksek işlem hızı sayesinde birçok simülasyona açık olması, gerçek hayatta yapılamayacak bazı şeyleri ekranda yapma ve gözleme imkânı vermesi, görüntüleri istenen hızda ve sırada kompoze ederek kullanabilmeyi mümkün kılması gibi özellikleriyle öğrencilerimizin etkileşimli bir öğrenme periyoduna dâhil olmalarına zemin hazırlamaktadır. Ve biz tüm bunları yerine getirirken insanı önceliyor, onu odağa alıyoruz. Çünkü Yaşargil’in dediği gibi, bilgisayarlar asla insan beyninin küçük bir parçası dahi olamazlar.